İbn Haldun Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Yayın Türkiye ve Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nde hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuk kurumunun Avrupa Birliği politikaları bağlamında karşılaştırılma(İbn Haldun Üniversitesi, 2024) Çeçi, MerveHukuki uyuşmazlıkların çözümünde yargı dışında başvurulan çözüm yöntemleri genel olarak alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri olarak anılmakta olup, çalışma konumuzu teşkil eden arabuluculuk da bu yöntemlerden biridir. Çalışmamızda Türkiye ve Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nde (KMC) Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kurumunun Avrupa Birliği (AB) politikaları bağlamında karşılaştırılması amaçlanmıştır. Türkiye ile coğrafi ve kültürel olarak yakınlık arz eden ve son zamanlarda AB politikalarını takip ederek arabuluculuk uygulamasını hayata geçiren KMC daha önce karşılaştırmalı bir çalışmaya konu edilmemiştir. Bu ülkelerin ikisi de arabuluculuğa ilişkin hukuki düzenlemelerinde Avrupa Birliği’nden etkilenmekle birlikte, mevzuatları arasında bazı farklar söz konusudur. Avrupa Birliği ile uyum sürecinde ve Birlik mevzuatı dikkate alarak hazırlanmış arabuluculuk mevzuatına sahip bu iki ülkenin hukuk uyuşmazlıklarında mevzuatı ve uygulamaları çalışmamızda karşılaştırmalı olarak incelenecek; iki ülke arasında benzerlikler ve farklılıklar ile uygulamadaki olumlu ve olumsuz yönleri ortaya konulacaktır.Yayın Türkiye’de rüzgar enerjisinden elektrik üretimi ve uygulanacak yasal prosedür(İbn Haldun Üniversitesi, 2024) Kahraman, Emine BeyzaEnerjiye olan ihtiyaç hayatın her aşamasında karşımıza çıkmaktadır. Bu durum da enerjinin işlenerek hayatımıza entegre edilmesini gerektirmektedir. Elektrik enerjisi de bilhassa günlük yaşamımızı kolaylaştırmakta oldukça hayati bir yere sahiptir. İşte bu gerekçelerle elektriğin hangi kaynaklardan üretileceği ve üretileceği kaynağın avantaj ve dezavantaj dengesinin kurulması önem arz etmektedir. Güncel bir trend olarak -küresel ısınmanın da etkisiyle- yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarına eğilim artmış bulunmaktadır. Bu eğilim karşısında devlet politikasındaki enerji düzenlemeleri de gözden geçirilmiş ve Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanlarının (YEKA) oluşturulduğu YEKA Modeli sisteme dahil edilmiştir. Rüzgâr da YEKA kapsamına giren bir enerji kaynağı olup çevre dostu ve temiz bir içeriğe sahiptir. Bu gerekçelerle de elektrik üretiminde gittikçe daha sık kullanılmaya başlayan bir kaynak olarak öne çıkmaktadır...Yayın The role of constitution of Pakistan in promoting international peace and strengthening bonds with the Muslim world(İbn Haldun Üniversitesi, 2024) Bibi, SanaThe Constitution of the Islamic Republic of Pakistan is the ultimate promotor of international peace and always supports missions and theories of strengthening the relationships between the Muslim world. There are multiple tools for providing solidarity among the Muslim world in Pakistani legislation. One of the policy principles mentioned in Article 40 of the Constitution of the Islamic Republic of Pakistan 1973 is evidence of it. Secondly, the founder of Pakistan, “Muhammad Ali Jinnah,” also mentioned Pakistan’s strategy towards the other states at the beginning of the state’s foundation. This constitutional directive shows Pakistan’s dedication to a foreign policy anchored in diplomacy, peaceful conflict resolution, and cooperative relations with the Muslim world. Pakistan has a unique geopolitical position in the region. It has the status of the only Muslim country, which holds the nuclear power to build up peace internationally as well as regionally. Pakistan’s participation in the peacekeeping missions of the United Nations highlights its efforts for global peace and security. Pakistan has also hosted and facilitated peace talks in different regional conflicts. This paper explores Pakistan's historical and contemporary initiatives to maintain international peace and harmony and strengthen the bonds among Muslim states.Yayın Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını kullanması bağlamında Filistin’in tanınması sorunu(İbn Haldun Üniversitesi, 2024) Khasanov, Anvar; Hukuk Fakültesi, Hukuk Bölümü; Okan, Evra GülMakalede, modern uluslararası hukukta Filistin’in tanınması sorunu incelenmektedir. Filistin’deki çatışma konusunda kabul edilen uluslararası belgeler ve Birleşmiş Milletler’in kararları analiz edilmektedir. Yazar, uluslararası belgelerin analizine dayanarak, Filistin’in devlet olmanın tüm kriterlerini karşıladığını, ancak İsrail işgalinin yaşanabilir bir Filistin devletinin kurulmasını engellediği sonucuna varmaktadır. Filistin sorununun çözümüne yönelik yapılan çeşitli çabalara rağmen, barış süreci bir çıkmaz içindedir. Bu durum, işgalci gücün yasal yükümlülüklerini ihlal ederek işgal altındaki bölgelerdeki fiili durumunu sağlamlaştırma politikasından ve uygulamasından kaynaklanmaktadır. Bugün Filistin, 138’den fazla devlet tarafından tanınmış olup, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kendi kaderini tayin hakkını kararlarla defalarca teyit etmiştir. Uluslararası barış ve güvenliğe tehdit oluşturan bu uzlaşmaz çatışmanın sona erdirilmesi için uluslararası toplumun çabalarını yoğunlaştırması büyük önem arz etmektedir.Yayın Veri tabanlarına sağlanan hukuki koruma(İbn Haldun Üniversitesi, 2024) Göğüş, Emine; Hukuk Fakültesi, Hukuk BölümüBulunduğumuz yüzyılın bilişim çağı olarak adlandırılmasına binaen çağın en değer atfedilen unsurlarından birinin de veriler olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır. Verileri bir araya getiren veri tabanları da önemi ile doğru orantılı şekilde yaygın olarak üretilmekte ve kullanılmaktadır. Veri tabanları, içindeki verilerden bağımsız derlemelerdir. Dolayısıyla bu derlemelerin de arka planındaki fikri güç yahut yatırım için bir koruma mekanizması öngörülmesi ehemmiyetlidir. Hukukumuzda, veri tabanları için FSEK kapsamında öngörülen koruma mekanizmaları, uluslararası fikri mülkiyet hukuku metin ve mevzuatlarını müteakiben getirilmiştir. Bu hukuki korumanın neler olduğu ve kapsamı bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.Yayın Fikir ve sanat eserleri hakkında lisans sözleşmelerine ilişkin bazı meseleler(İbn Haldun Üniversitesi, 2024) Bozkır, Betül; Hukuk Fakültesi, Hukuk BölümüEser sahibinin, organizasyon veya maddi imkansızlıklar sebebiyle eserini kendisinin kullanması, basması, temsil etmesi çoğu zaman mümkün olmayabilir. Bu gibi hallerde eser sahibinin, bunları yapma imkanı olan kimselere eser üzerindeki mali haklarını kullanma yetkisi tanıması gündeme gelmektedir. Eser sahibinin fikir ve sanat eserleri üzerindeki mali hakları çeşitli sözleşmelere ve tasarruflara konu edilebilmektedir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında mali hakların devri mümkün olduğu gibi yalnızca mali hakkı kullanma yetkisi de bir başkasına bırakılabilir. Mali hakkın yalnızca kullanma yetkisinin sözleşmeyle bir başkasına bırakılması lisans (ruhsat) sözleşmelerine vücut vermektedir. Bu husus Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu m.48/2’ de, ‘‘mali hakları sadece kullanma salahiyeti de bir başkasına bırakılabilir. (Ruhsat)’’ şeklinde düzenlenmiştir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında ruhsat ibaresi kullanılmakla birlikte doktrinde bu sözleşme çoğunlukla lisans sözleşmesi kavramıyla ele alınmaktadır. Lisans sözleşmelerine ilişkin doktrinde en tartışmalı olan meselelerin başında sözleşmenin hukuki niteliği gelmektedir. Bu tartışma lisans sözleşmesinin lisans alana hangi hakları verdiğinin tespit edilmesi ve lisans alan kimsenin lisans hakkına müdahale edilmesi halinde doğrudan doğruya harekete geçip geçemeyeceğine ve dava açıp açamayacağına ilişkin tartışmalar bakımından da oldukça önem arz etmektedir. Lisans sözleşmesi ile lisans hakkı elde eden lisans alan kişinin, bu yetkisini kullanmasını engelleyen müdahalelere karşı, doğrudan doğruya hareket edip edemeyeceği hususuna ilişkin, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda, Sınai Mülkiyet Kanunu m.158 de marka lisans sahipleri hakkında öngörülmüş olduğu gibi lisans hakkı sahibinin dava hakkına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Dolayısıyla doktrindeki görüşler de bu açıdan oldukça geniş bir yelpaze göstermektedir. İşbu çalışmada lisans sözleşmesi yukarda bahsedilen hususlar kapsamında ele alınarak konuya ilişkin doktrinde yer alan görüşler ve yargı kararları çerçevesinde incelenecektir.Yayın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin reform süreci(İbn Haldun Üniversitesi, 2024) Petek, ŞerifeAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin reform süreci Mahkeme’nin iş yükünün artması ve bu iş yükü sebebiyle etkililiğinin zarar görmesi endişesi ile başlatılmıştır. Mahkeme’nin geleceğine dair tartışma ve çalışmaların yapıldığı, koruma mekanizmasının etkililiğinin korunması ve sürdürülmesi amacının ürünü olan reform süreci, bir dizi Sözleşme’ye ek protokolün kabulü ve Üst Düzey Konferans düzenlenmesinden oluşan bir süreçtir ve halen devam eden dinamik bir yapıdadır. Çalışmamızda, reform süreci hakkında bilgi verildikten sonra, 11, 14, 15 ve 16 no’lu protokoller ve getirileri incelenecektir. Reform sürecinin diğer unsuru olan Üst Düzey Konferanslar ve bu konferanslar sonunda yayınlanan deklarasyonlara değinilerek, Konferansların çıktılarının neler olduğu üzerinde durulacaktır.Yayın Hükmün dikte edilmesi(İbn Haldun Üniversitesi, 2024) Meriç, Nedim; İyilikli, Ahmet Cahit; Hukuk Fakültesi, Hukuk Bölümüİstinaf kanun yolu incelemesi sonucunda istinaf başvurusunun kabulü, başvuran tarafın haklı olduğunu ve ilk derece mahkemesinin kararının isabetsiz olduğunun tevsikidir. Bölge adliye mahkemesinin ortadan kaldırdığı karar, ilk derece mahkemesinin esasa ilişkin hükmüne matuf ise bölge adliye mahkemesi, ortadan kaldırmış olduğu ilk derece mahkemesi kararının aksi yönde karar vermesi için dosyayı ilk derece mahkemesine gönderdiği sıklıkla tecrübe edilmektedir. Yeniden yargılamaya ihtiyaç duyulmayan hâllerde bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunun kabulü üzerine isabetsiz gördüğü ilk derece mahkeme kararını kaldırarak ilk derece mahkemesinin ilk kararındaki esasa dair kabul ya da ret (kısmi kabul/ ret) kararının tersi yönünde karar vermesi için dosyayı ilk derece mahkemesine göndermektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunumuza göre ilk derece mahkemesi bu karara karşı direnme hakkına sahip değildir. Bu hususiyet evvela ilk derece mahkemesinin Yargıtay kararına karşı direnebilmesine rağmen bölge adliye mahkemesine direnememesi evleviyet kuralına aykırıdır. Nitekim bir hüküm, mahkemenin yargılama sonunda edinmiş olduğu bir kanaattir...Yayın İhtiyati haczin kesin hacze dönüşmesi ve hacze iştirak(İbn Haldun Üniversitesi, 2023) İyilikli, Ahmet Cahit; Karakaş, Cemal Fazıl; Hukuk Fakültesi, Hukuk Bölümüİcra takibinin amacı alacaklının alacağına en az masrafla ve olabildiğince süratle kavuşmasının sağlanmasıdır. Bu maksatla birden fazla takip yolu öngörülmüştür. Haciz yolu ile takiplerde borçluya ait veya onun addolunan bir mal veya hak devletin cebri icra organı tarafından paraya çevrilir ve elde edilen paranın alacaklıya ödenmesi suretiyle bu amaç gerçekleştirilir. Ne var ki mal ya da hakkın satılması için İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) ilgili takip yolu için öngördüğü usulün tamamlanması suretiyle icra takibinin kesinleşmesi ve ödeme süresinin ödeme yapılmaksızın geçirilmesi gerekir. Salt bu prosedür dahi çok defa uzun zaman almakta, bu da alacaklının tatminini güçleştirmekte ya da imkânsız hale getirebilmektedir. İşte bu olumsuz sonuçların engellenebilmesi için kanun koyucu ihtiyati haciz kurumunu kabul etmiş ve normatif düzenlemeye tâbi tutmuştur. İhtiyati haciz kesin haciz yetkisinin gelmesi ile kesinleşmekte (icrai hacze dönüşmekte, İİK m.264/son) ve bu dönüşme, alacaklının alacağına kavuşması bakımından bir ilerleme sayılmaktadır. İhtiyati haciz kararı borçlunun mal kaçırması tehlikesinin bertaraf edilmesi amacıyla çoğu kez karşı taraf (borçlu) dinlenilmeden ve yaklaşık ispat kuralları çerçevesinde verilmekte, bu da borçlunun malvarlığında telafisi güç zararlara neden olabilmektedir. Böyle bir tehlikenin ortadan kaldırılabilmesi, en azından azaltılabilmesi için ihtiyati haciz konusu malların satışı, bu haczin kesinleşmesi aşamasına ertelenmiştir. Burada özellik arz eden husus ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmesi için takip edilmesi gereken yasal yollar ile gerek özel hukuk gerek kamu hukuku kaynaklı kesin ve ihtiyati hacizlerin birbiri karşısındaki vaziyeti ile hacze iştirak durumudur. Bu çalışmada bu iki husus ele alınacaktır.Yayın Yüksek Seçim Kurulu kararları ışığında cumhurbaşkanı adaylarının seçim gelir ve giderlerinin denetimi(İbn Haldun Üniversitesi, 2023) Güler, FatihTürk anayasal sistemi, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Cumhurbaşkanının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesini öngörmüştür. 2007 yılında 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinin dolmasının ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nin verdiği meşhur 367 kararı siyasi ve hukuki bir kriz doğurmuştur. Hukuki anlamda izahı mümkün olmayan bu karara Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesini öngören bir anayasa değişiklik paketi ile cevap vermiştir. Halkoylaması ile kabul edilen bu anayasa değişikliğinin ardından Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi esasına geçilmiş ve ayrıntılı bir seçim hukuku süreci ortaya çıkmıştır. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören ilgili anayasa maddesi seçimle ilgili usul ve esasların kanun tarafından düzenlenmesi ilkesini benimsemiştir. 19.01.2012 tarih ve 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu, Cumhurbaşkanı adaylarının seçim gelir ve giderlerine ilişkin usul ve esasları düzenlemiş olup bunların denetlenmesi görevini Yüksek Seçim Kuruluna vermiştir. Çalışmada Yüksek Seçim Kurulunun 2014, 2018, 2023 yıllarında gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde verdiği kararlar ışığında seçim gelir ve giderlerinin denetimi konusu incelenmiştir.Yayın Tıbbi müdahalelerde hukuka uygunluk şartları(İbn Haldun Üniversitesi, 2023) Nasrat, Qaisar; Hukuk Fakültesi, Hukuk BölümüKişiler, fiziksel veya ruhsal açıdan sağlığında herhangi bir rahatsızlık hissettiğinde hemen bir sağlık kuruluşuna başvurarak tanı ve tedavi talebinde bulunur. Söz konusu tanı ve tedavi işlemine tıbbi müdahale denilmektedir. Tıbbi müdahaleler birçok yöntemle gerçekleştirilmektedir. Özellikle sürekli gelişen bilim ve teknoloji sayesinde tıbbi müdahale de çeşitlilik göstermektedir. Tıbbi müdahalenin amacı kişinin bozulan sağlığını iyileştirmek olmasının yanı sıra kişinin yaşam ve vücut bütünlüğüne yönelik bir müdahaledir. Dolayısıyla, hukuka aykırı olarak gerçekleştirilen herhangi bir tıbbi müdahale kişilik haklarının ihlali sayılmaktadır. Sağlık personeli tarafından gerçekleştirilen tıbbi müdahaleler hukuka uygun olarak gerçekleştirilmenin yanı sıra son derece dikkatli ve özenli olarak yapılmalıdır. Aksi takdirde, sağlık kurumu ve personeline yönelik hukuki ve cezai sorumluluğa yol açmaktadır.Yayın Çok partili başkanlık sistemlerde bölünmüş iktidar oluşumunun etki ve sonuçları(İbn Haldun Üniversitesi, 2023) Yakacak, Gülnihal Ahter; Hukuk Fakültesi, Hukuk BölümüÇok partili başkanlık sisteminde, başkanlık tek bir partinin elindeyken, yasama organını farklı partiler veya koalisyonlar kontrol ettiğinde bölünmüş hükümet ortaya çıkar. Bu bölünme, iki partili bölünmüş hükümet sistemlerinde görülenlere benzer şekilde yasama kilitlenmelerine yol açabilir. Yürütme ve yasama organları arasında iş birliği ve uzlaşma olmadan önemli yasaları geçirmek ve başkanın gündemini uygulamak zorlaşır.Yayın Yapay zeka ve iş ilişkileri üzerine yeni Avrupa önerisi(İbn Haldun Üniversitesi, 2023) Tullini, Patrizia; Hukuk Fakültesi, Hukuk Bölümü; Nalbant, Tuba ZeycanBu makalede Avrupa’nın, Yapay Zeka üzerindeki düzenlemesinin temel ilkelerini ve çalışma hayatındaki iş ilişkilerinin geliştirilmesi hakkında ulusal yasaların uygulanması incelenmektedir. Özellikle Avrupa Birliği tarafından sunulmuş son tekliflere odaklanmaktadır; örneğin platformlardaki çalışma koşullarının iyileştirilmesine ilişkin Direktif ve Avrupa Birliği Yapay Zeka Yönetmeliği gibi teklifler.Yayın Denizyoluyla yolcu taşımalarında taşıyanın ölen yolcunun bagajını koruma yükümlülüğüne dair kısa bir değerlendirme(İbn Haldun Üniversitesi, 2023) Karaarslan, Tekincan Akif; Hukuk Fakültesi, Hukuk BölümüDenizyoluyla yolcu taşıma sözleşmelerinde yolcuların taşıyanlara karşı korunması ve taraflar arasın daki dengenin gözetilmesi bakımından deniz yoluyla yolcu taşıma sözleşmeleri 2002 tarihli ‘‘Deniz Yoluyla Yolcuların Taşınmasına dair Atina Konvansiyonu” akdedilmiş ve uluslararası taşımacılık ile yeknesaklık sağlamak isteyen kanun koyucu Türk Ticaret Kanunu’nun 1247-1271 maddeleri arasında yer alan “Deniz Yoluyla Yolcu Taşınması” hükümlerini mezkûr Konvansiyon’dan almış ancak mülga kanun döneminde var olan “ölen yolcunun bagajının korunmasını düzenleyen” 1130. maddeyi karayoluyla yolcu taşımalarını düzenleyen m.915’e atıfla 6102 sayılı Kanun’a aktarmıştır. Bu çalışmada Mülga Kanun ile karşılaştırmalı olarak deniz yoluyla yolcu taşımalarında yolcunun taşınma esnasında ölmesi üzerine taşıyanın yolcu bagajı üzerindeki koruma yükümlülüğü incelenmiştir.Yayın 6183 sayılı kanuna göre tasarrufun iptali davaları(İbn Haldun Üniversitesi, 2023) Kaya Karahanlı, Melike; Hukuk Fakültesi, Hukuk BölümüHukukumuzda kamu alacaklarının korunmasına ilişkin mevcut düzenlemelerden birisi de tasarrufun iptali davalarıdır. Pek çok kamu borçlusu, borçlarını ödemek istemez. Bu yüzden de çeşitli işlemler yaparak malvarlığını- görünüşte- azaltır. Böylece idare, kamu borcunu tahsil etmek istediğinde, borçlunun malvarlığı ya kalmamıştır ya da var olan malvarlığı borcu karşılamaya yetmemektedir. Böyle durumlarda idare, kanunda yer alan şartların oluştuğunu tespit ederse, kamu borçlusunun yaptığı bazı işlemlerin iptal edilmesi için tasarrufun iptali davası açar. Kısacası, tasarrufun iptali davaları, kamu alacaklılarının kamu borçlarını ödememek için idareden mal kaçırmak amacıyla yaptığı işlemlerin iptali açılan davalardır. Tasarrufun iptali davaları, 6183 sayılı Kanunda 24 ila 31. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu çalışmada, tasarrufun iptali davalarının amacı, hukuki mahiyeti, tarafları, dava konusunu oluşturan tasarruf türleri, dava açma süresi, yetkili ve görevli mahkeme; kısaca davanın şartları ve özellikleri ele alınmıştır. Çalışmada, tasarrufun iptali davalarının teorik çerçevesi çizilmiştir. Bununla birlikte tasarrufun iptali davaları uygulama için de oldukça önemlidir, zira pek çok yargı kararına konu olmuştur. Teorik bilginin somutlaşması ve uygulama açısından da yol gösterici olması açısından çalışma boyunca çok sayıda yargı kararına yer verilmiştir. Ayrıca, konuyla ilgili güncel bir gelişme olarak, tasarrufun iptali davasına ilişkin 6183 sayılı Kanunun m. 28/1’de yer alan düzenlemenin, Anayasa Mahkemesinin, 22.06.2023 tarihinde verdiği, 16.06.2024 tarihinde yürürlüğe girecek olan iptal edilmesine ilişkin kararı hakkında açıklama ve değerlendirmelerde bulunulmuştur.Yayın The “supremacy clause” of article 103 of the UN charter and European ordre public(İbn Haldun Üniversitesi, 2023) Mustafayeva, Najiba; İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler BölümüThis article examines the “supremacy clause” of Article 103 of the United Nations (UN) Charter that forces the obligations under the Charter above other treaty duties, and consequently backing the UN`s target to universality and preponderance among other international legal regimes. However, the author argues that regional international organizations have the equal right to claim the autonomy of their ordre public. Through the scrutiny of the relevant cases of the European Court of Human Rights (ECtHR), it is affirmed in this paper that the European public order implicitly recognizes the “supremacy clause” of the article 103 that virtually proclaims hierarchy of the UN among international organizations. At the same time, it is asserted that the article 103 does not intentionally allows the UN to set aside other treaty obligations of its member states and in particular, in the area of human rights. In this regard, the “harmonious interpretation” which was chosen by the ECtHR in the analyzed cases is evaluated as a wise compromise that aims to retain the autonomous nature of different legal regimes from one side, as well as to guard a unique historical mission of the UN that is primarily responsible for maintenance of international peace and security, from another.Yayın Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin tecavüz suçu (saldırı suçu) üzerindeki yargı yetkisi ve harekete geçirilmesi(İbn Haldun Üniversitesi, 2023) Kul, Muhammet CelalTecavüz, devletler arasında yüzyıllardır bir mesele teşkil etse de günümüze dek faillerinin cezalandırılmamış olması gariptir. Tecavüz suçunun faillerinin yargılanabilme ihtimali, 1998 yılında Roma Statüsü’ne bu suçun ismen dahil edimesiyle gündeme gelmiştir. 2002 yılında Roma Statüsü yürürlüğe girdiğinde metinde tecavüz suçunun tarifi ve şartlerı yer almamaktaydı. Bu eksiklik, 2010 yılında Roma Statüsü’nde yapılan değişikliklerle tecavüz suçunun uygulanma şartları ve tanımının yapılmasıyla giderilmiş olduysa da suç üzerinde Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisi başlatılmamıştı. Nihayet 2017 yılında Taraf Devletler Meclisi, Mahkeme’ nin tecavüz suçu üzerindeki yargı yetkisinin başlatılması hakkında karar almıştır. Mahkeme’ nin tecavüz suçu hakkındaki yargı yetkisini kullanma usûlleri de dahil olmak üzere bu makale, tecavüz suçunun hukuki çerçevesini Uluslararası Ceza Mahkemesi bakımından çizmektedir. Bunun yanısıra, makalede uluslararası sistemin gerek tecavüz harbini önlemek gerekse tecavüz suçunun faillerinin bireysel cezai sorumluluğunu tesis etmekdeki güçlü ve zayıf yanlarına dair ayrıntılı değerlendirmeler yapılmıştır. Makaleyi farklı kılan bir diğer yön ise, Türk uluslararası hukuk literatüründe tecavüz suçu hakkında yirmi yılı aşkın süredir yapılan bir terminolojik hatayı tespit etmesidir.Yayın Marka hakkının tükenmesi ilkesi ve ilkenin Franchising sisteminde uygulanmasına ilişkin bazı sorunlar(İbn Haldun Üniversitesi, 2023) Demirağ Aktaş, Leylan; Hukuk Fakültesi, Hukuk BölümüFranchising sisteminde franchise alan, çok yüksek bedeller ödemek suretiyle tanınmış bir markanın lisansını almakta ve almış olduğu bu lisans karşılığında tanınmış bir markaya yapılan çeşitli yatırımlar nedeniyle hazırda oluşmuş bulunan müşteri çevresinden yararlanmaktadır. Bu lisansların genel olarak münhasır olduğu görülmektedir. Franchise alan, franchise aldığı bölgede rekabet edilmeyeceği düşüncesi ile franchise verenle bir franchise sözleşmesi imzalamaktadır. Ne var ki, özellikle ürün franchisinginde, franchise alanın satmakta olduğu lüks ürünlerin, internet kanalıyla pazarlandığı ve satış yapan bu kişilere “marka hakkının tükenmesi ilkesi” gereği müdahale edilemediği görülmektedir. Üçüncü kişiler bu malları franchise alanın tüketicilerini hedef alarak yaptığı indirim kampanyalarından satın alabildiği gibi paralel ithalat yoluyla da Türkiye’ye getirip pazarlayabilmektedir. Özellikle de lüks markaların üçüncü kişi tarafından satış sonrası destek hizmetlerinden yoksun bırakılarak ve ilgili markanın pazarlama politikaları dışında farklı yollarla pazarlanması hem markanın itibarına hem de franchise verenin ticaretine sekte vurmaktadır. Bu nedenle “marka hakkının tükenmesi ilkesi”nin her bir olay bazında ve “haklı neden” değerlendirmesi yapılarak istisna kapsamına girip girmediği araştırılarak bir sonuca varılmalıdır.Yayın Televizyon program formatlarının telif hukuku kapsamında değerlendirilmesi(İbn Haldun Üniversitesi, 2023) Saat, Dursun; Hukuk Fakültesi, Hukuk Bölümü; Hukuk Fakültesi, Hukuk BölümüTelif hukuku kapsamında; televizyon program formatlarının hangi şartlar altında eser olarak kabul edileceği ve hangi eser kategorisi içerisinde değerlendirileceği son derece tartışmalıdır. Çalışmamızda öncelikle eser ve eser sahipliği kavramları izah edilecek akabinde de program formatının tanımına yer verilecektir. Son olarak ise televizyon program formatlarının sahibinin hususiyetini taşıması ve somutlaşması koşuluna bağlı olarak eser niteliğini haiz olduğu ifade edilmeye çalışılacaktır.Yayın Terekenin resmi defterinin tutulmasının anonim şirketin nama yazılı pay senetleri üzerindeki mirasçılık hakkına etkisi(İbn Haldun Üniversitesi, 2023) Çınar, Ömer; Yıldız, Şükrü; Hukuk Fakültesi, Hukuk Bölümü; Hukuk Fakültesi, Hukuk BölümüNama yazılı hisse senedi kıymetli evrak niteliğinde olup, hakkın senede bağlı olması nedeniyle (nama yazılı hisse senedi) olmadan, yani senet ibraz edilmeden senede bağlı haklar kullanılamayacaktır. Payın miras yoluyla kazanılmasında, mirasçının pay sahibi olarak şirkete karşı pay defterine yazım isteyebilmesi için hem nama yazılı hisse senedini hem de veraset ilamı ve taksim belgesini birlikte ibraz etmesi gereklidir. Bu nedenle, mirasçıların şirketteki payları kazanmalarını, çıplak paylarda olduğu gibi, sadece pay defterinde pay sahibi olarak görünen murisin mirasçısı olduğunu belirten veraset ilamının ibrazına bağlayan kuralın, kıymetli evrak niteliğindeki nama yazılı hisse senetlerine bağlanmış paylarda uygulanması mümkün değildir. Mirasçılardan biri tarafından tereke için resmi defter tutulması amacıyla dava açılması halinde, mirasçıların mirası kabul edip etmeyeceği belli olmadığından, mirasçıların miras bırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak kanun gereğince kazanamadığı, yani TMK m. 599/1 hükmünün uygulanamayacağı kabul edilmelidir…